BASKETBOL OYUN TERİMLERİ
Asist : Takım arkadaşına basket yapması için verilen pas
Backcourt
(savunma sahası) : Bir takımın savunma yaptığı yarı saha
Basket : Topun içinden geçerek sayı kazanılması
Blok : Savunma oyuncusu tarafından, hücum oyuncusunun sayı yapmasını veya geçmesini engelleme hareketi
Cut : Sayı yapmak amacıyla yapılan çabuk hareket
Dribbling
(Top sürme) : Topu sektirerek istenilen yöne doğru sürme
Drive : Hücum oyuncusunun sayı yapmak amacıyla
yaptığı hareket
End Line
(dip çizgi) : Sahanın enlemesine, pota altından geçen çizgi
Fast Break : Bir takımın rakip takımı savunmasız yakalayarak hızla sayı yapmak amacıyla hücum etmesi
Faul Atışı
(serbest atış) : Faul sonucu, serbest atış alanından kullanılan müdahalesiz atışlar
Front Court
(hücum sahası) : Bir takımın hücum yaptığı yarı saha
Hata : Faul sayılmayan kural ihlalleri
Hatalı Yürüme
(steps) : Bir oyuncunun topu kontrol altına aldıktan sonra sektirmeden birden fazla adım atarak yürümesi veya sektirdikten sonra topu tutup, tekrar top sürmesi
Hava Atışı
(jump ball) : Hakemin oyunu başlatmak amacıyla, topu iki rakip oyuncunun arasından yukarı doğru atması ve bu oyuncuların topu tek elleriyle çelerek takım arkadaşlarına kazandırma hareketi
High Post
(yüksek post) : Serbest atış alanının hemen dışından başlayan hücum bölgesi
Hücum Faulü : Bir oyuncunun top kendi takımında iken, rakip oyuncuya faul yapması
Jump Shot : Oyuncunun sıçrayarak havada tek elle basket yapma amacıyla şut atması
Man to Man Defense
(adam adama savunma) : Belirlenen her bir oyuncunun birebir takibiyle yapılan savunma çeşidi
Midcourt Line
(orta saha çizgisi) : Sahayı ortadan ikiye ayıran çizgi, diğer adı da 8 saniye çizgisidir
Perdeleme
(Screen) : Hücum eden takımın oyuncularından birinin takım arkadaşının kolay şut atması veya rakibi geçebilmesi için, takım arkadaşı ile savunma oyuncusunu arasına girmesi
Pivot : Belirlenen bir ayağın sabitlenmesi ve sabitlenen ayak etrafında dönme işi
Pres : Savunma yapan takım oyuncularının, hücum yapan takım oyunculardan topu kapmak ve hata yapmalarını sağlamak için, üzerlerinde baskı kurmaları
Ribaunt : Potadan ya da çemberden dönen ve seken topa sahip olmak için yapılan iş
Teknik Faul : Oyuncuların kural ihlal etmeleri sonucu verilen ceza
Turnike
(lay - up) : Koşarak potaya en yakın mesafeden, çarptırarak veya direk çembere tek elle atılarak yapılan şut
VOLEYBOL OYUN TERİMLERİ
Voleybol : volley-ball:Uçan top demektir
Servis : Voleybol oyununda yeni bir döneme ve ölü toplardan sonra yeniden oyuna başlama
Pas :Aktarma demektir.Bir oyuncunun kendi takımından bir başka oyuncuya topu göndermesi.
Manşet :Bilek vuruşu demektir.İki bileğin iç yönleri ile topa vuruş şekli.
Pozisyon
uruş demektir.
Deplasman:Yer değiştirme demektir.
Smaç :Çivi demektir.Karşı alana sert olarak gönderilen top.
Plonjon :Uçarak top kurtarmak demektir.
Blok
uvar demektir.File üzerinden karşı takım oyuncusunun vuruşuna karşı koyma.
Sistem :Oyunda kullanılan (uygulama biçimi)yöntem demektir.
Taktik :Oyunda kullanılan üstünlük kurma yöntemi
File :Voleybol sahasını iki guruba ayıran ve üzerinden oynan gerili ip
Teknik :Oyuncuların edinmesi gerektiği oyuna ait beceriler
Ön alan :Sadece blok ve smaç vuran oyuncuların bulunduğu alan
Geri alan :Savunma yapan servis atan ve smaçta vurabilen oyuncuların bulunduğu alan.
Pasör: Oyun kurucusudur. Smaçörlere ve orta oyunculara, hücum yapmaları için pas atar. Oyun kuruluşuna göre sahada 1 veya 2 tane bulunur. Yine oyun kuruluşuna göre, 2 veya 3 numarada oynayabilir.En önde durur.
Pasör Çaprazı: Pasör servise geçtiğinde öne gelen ve genellikle uzun pasla hucüm eden oyuncudur. 2 numara oyuncusu da denilebilir. Bu oyuncu 4-3 taktiğinde görev alır.
Smaçör: Smaçörler bir takımda hücum yapan oyunculardır.En arkada durur ve oradan smaç yapar
Orta adamı: 3 numaradan oynayan ve kısa,kurşun,arkaya dolanarak tek ayakla vurulan paslarla hucüm eden elemanlara denir. Bu görevle 2 oyuncu sahada yer alır. Birisi servise geçtiğinde diğeri (yani "çaprazı") öne geçer, bu nedenle 3 numaralı bölge de sürekli hucüm bölgesidir.
Libero: Oyunun en arkasında duran savunma oyuncusudur. Servis atamaz, blok yapamaz, smaç basamaz. Takımdan farklı renkte forma giyer. Maçta veya takımda kaptan olamaz.
VOLEYBOLDA Pas Çeşitleri
1) Pasın yönüne göre:
a) Öne pas
b) Geriye pas
2) Pasın seviyesine göre:
a) Yüksek pas
b) Yatık pas
3) Sıçrayarak pas:
a) Öne sıçrayarak pas
b) Geriye sıçrayarak pas
1) Pasın Yönüne göre:
a) Öne Pas: Pasörün sahanın her yerinden smaçörlere yüzü dönük şekilde attı~ı pastır.
b) Geriye Pas: Pasörün arkasından hücum yapacak olan smaçöre attı`ı pastır.
2) Pasın Seviyesine Göre:
a) Yüksek Pas: Blok üzerinden vurabilen uzun boylu veya çok sıçrayabilen smaçörlere atılacak pastır. Atılış şekillerine göre dörde ayrılır.
1) Kule pas
2) Yüksek pas
3) Orta pas
4) Açık pas
b) Yatık Pas: Oyunu süratlendirmek ve rakip blok disiplini bozmak amacıyla atılan pastır. Şöyle sınıflandırılır:
1) Jet Pas
a) Normal jet
b) Bombeli jet
c) Kurşun jet
d) Yarım jet
2) Kurşun pas
a) Uzak kurşun
b) Yakın kurşun
3) Kaydırarak pas
4) Kısa pas
a) Yüksek kısa
b) Erken kısa
c) Ölü kısa
3) Sıçrayarak Pas:
Rakip takımda blok yapan oyuncuları şaşırtmak, onları tereddüde düşürüp hücum eden smaçörlere rahat top kullanma imkânı vermek amacıyla kullanılır. Öne ve geriye sıçrayarak yapılır.
OYUN HAKKINDA SÖYLENMİŞ SÖZLER
1-Kiminle oynadığını söyle,kim olduğunu bileyim(Türk Atasözü)
2-Çocuk Oyunla Büyümelidir(Eflatun)
3-Oyun,Çocuğu Öğretmenine Bağlayan Bir Zincirdir.(Alman Atasözü)
4-İnsan Oyunla Kendini Ortaya Koyar(Salzman)
5-Oyun Çocukları Sosyal Eğitime Yöneltir.(Pierr de Coubertin)
6-Oyun Çocukta Harcanmamış;Birikmiş Bir Enerji Tüketimidir.(Spencer)
7-Önce Çocuğun Duyu Organları Eğitilmelidir. Buda Ancak Oyunla Olur.(J.J Rousseau)
8-Bütün Öğretim Oyun ve Eğlenceye Dayanmalıdır.(Fenelon)
9-Zavallı İnsan; Oyun Neşesinden Yoksun Olanıdır.(Ferdinand Stangel)
10-Oynamayan Tay, At Olmaz(Atasözü)
11-Çocuk Oyunları Hayatın Bir Çekirdeğidir. Bütün İnsanlar orada Gelişir, Büyür ve Oluşumu İnsanın En Güzel ve En Olumlu Yetenekleri Orada Yükselir.(Frobel)
12-Güzel Sanatın Başlangıcı Oyundur.(Chiller)
13-Topla Oynayan, Top Gibi Oynanmaz(Ferdinand Stangel)
14-Oyun İnsanoğlunun İlk Bilincidir.(John Paul)
15-Oyun Bütün ve Uyumlu Bir Faaliyettir.(Kani)
16-Oynayan Çocuk; Canlılığın ve Sevincin Sembolüdür.(Hebbel)
17-Taklit Oyunları; Öğrenmede bir Basamaktır. Bunu Sık Sık Denemede Yarar Vardır.(Ruhi Sel)
18-Her Çocuğun Oyun İle Mutlu Olma Hakkı Vardır.(Palanks)
19-Oyun Çocuğun Dünyasını Yansıtan En Önemli Araçtır.(Palanks)
20-Oyun hayatın kuvvetlendirilmesi ve tamamlamasıdır(Ferdinat Stangl)
21-Oyun çocuğun ruhsal bir yaşantısı olup bütün kültürün kaynağını oluşturur.(Hermann Nohl)
22-Neşeli oyun alışkanlığı ile sağlığımızı kuvvetlendirelim. Çünkü bugünün tehlikesi yorgun sağlıklarda gizlidir(J.Recla- R.Hirch)
23-Oyun insanın ilk sanatıdır.(Jean Paul)
24-Oyunlar gülden zincirlerdir. Eğitici onlarla gençliği kendine bağlar. Fakat oyunlar aynı zamanda karakter parlatan ve cilalayan çakmak taşlarının bulunduğu akar bir sudur da!(C.H. Gotthilf Salzmnan)
25-Vahşi bir arzu içinde gürültü ederek oynayan çocuğu kıskanma. Yalnız doygun kuvvetle zarafetle ve başarıya dönüşebilir.(Friedrich Schiller)
26-Oynamayı ciddiye alalım, dürüst oyunu koruyalım. Eğitimdeki görevlerimizi tanıyarak olumlu bir yardım için olanakları seferber edelim.(J.Recla-R.Hirch)
27-Eğer oyun iyice tanınır ve kavranırsa çocuğun filizlenen yaşamı ile yetişkin olgun tecrübesi birleşir ve biri diğerini teşvik eder.(Fröbel)
28-Oyun bütün insanlığa aittir. Kim oynayamaz durumda ise; o artık mantarlaşmış doğaya teslim olmuş demektir. Yumuşaklığımızı elastikiyetimizi korumak için oyun oynamaya ihtiyacımız vardır. Oyun oyunda değer kazanan ŞAN, şeref AĞIRBAŞLILIK gibi aşırı duyguların bir emniyet sübabıdır. Aynı zamanda yaşamın akışındaki düzeni sağlar. Özellikle çocuklarla oynama; bizlere oyun liderliği kazandırır.(Emil Brunnet)
29-Oyun kısa bir kelime olmasına karşın zengin bir anlamı vardır. O içten gelen bütün çocuksu uğraşıları ifade eder ki saptanan amacın dışında olmayıp tamamen çocuğun kendi içinde oluşan duygu ve dürtülerdir. İçinde yaşamın serbestçe gelişip yayıldığı kendiliğinden doğan durum, var olmanın hakim olan sembol, çocuksu eşitlik, dünyasını oluşturan bir ortamdır. Yanlış anlayış ve amaca yöneliş, oyunun teknik karakterindeki özelliklerin dikkate alınmayışı bir yana artık oyundan elini eteğini çekmiş yetişkinlerin uğrayacağı felaketler bahtsızlık olarak nitelendirilmemelidir.(Romano Guardini)
30-Oyun tecrübesi kavramlar içinde değil, gelişme ve sivrilmeler içinde kazanır.(E. Hofmann)
31-Her gerçek oyun içinde bir dünya doğar.(F.Ludwig Jahn)
32-Doğru bir oyun eğitimi yaratıcı ve yetenekli bir oyun lideri ister. Çünkü sağlıklı bir oyun alışkanlığı ancak böyle bilinçli ve yaşam dolu olarak düzenlenebilir. Gerçek oyun alışkanlığı yalnız sevgi değil, bunun yanında çocukta birlikte uğraşı ister.(Josef Recla ve Rudolf Hirsch)
33-Eğitim çocuğu insan haline getirme sanatıdır.(Ciceron)
34-Eğitim doğaya göre insan yetiştirmektir. (.J Rousseou)
35-tim yetileri hep birden ve uyumlu olarak geliştirmektedir.(Stein)
36-Eğitim kişiyi önce kendisi sonra başkaları için mutluluk aracı yapmaktır(J.Mill)
37-Eğitim yetişkin kuşakların toplumsal yaşama elverişli olmayanlar üzerinde yaptığı etkidir(E. Durkheim)
38-Öğrenmek öğrencinin daha öncede bilmediği bir şeyi yapmak yeteneğini kazanmasıdır(Book)
39-Öğrenmek yeni tepkiler yapmasını öğrenmek veya eskilerini değiştirmektir(Burton)
40-Öğrenmek alışkanlıklar ve bilgi kazanmak sürecidir(Pyle)
41-Öğrenmek tecrübe ve eğitim vasıtası ile davranışların değişmesidir(Gates)
VOLEYBOLDA SERVİS VE SERVİS ÇEŞİTLERİ
Bazı başka sporlarda olduğu gibi voleybolda da servis oyunu başlatan vuruştur. Servis atışı sırasında etkili olabilmek için uzun servis antrenmanları yapmak gerekir. Takımların sayı alabilmeleri için önemli bir etken olan servis aynı zamanda sayı almanın da en kestirme yoludur. Atılış şekillerine göre servisler ikiye ayrılır:
a) Alttan atılan servisler,
1) Önden atılan servisler
2) Yandan atılan servisler
b) Üstten atılan servisler,
1) Tenis servis
2) Amerikan servis
3) Balans servis
4) Kelebek servis
5) Japon servis
6) Smaç servis
BASKETBOLDA PAS VE PAS ÇEŞİTLERİ
Topun bir oyuncu tarafından çeşitli şekillerde tek veya çift elle kendi takım arkadaşlarına aktarılmasıdır.l
Teknik: Temel duruş dengeli olmalıdır. Kollar gergin olarak uzatılmalı ve el bileği bükülmelidir. Vücut, kollar ve parmaklar topun arkasından uzatılmalı ve topu takip etmelidir. Pozisyona göre pas vermeyi kolaylaştırmak için öne küçük bir adım alınmalıdır.lPas verilecek oyuncunun rakibi göz önünde tutulmalıdır. Aldatmalardan faydalanarak, pas verilecek yer ve zaman belli edilmemelidir. Savunma oyuncusunun üç zayıf noktası (baş üstü. omuz üstü ve ayak yanları) dikkate alınmalıdır. Pas alacak oyuncunun hareket halinde mi, durarak mı pas alacağı önemlidir.
Paslaşma Sırasında Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar
1. Oyuncu pas vereceğini belli etmelidir.
2. Pas verilecek oyuncu müsait olmadıkça top sürme kesilmemelidir.
3. Topu alacak oyuncuya savunmanın uzağına doğru pas verilmelidir.
4. Sahayı enine geçen paslardan kaçınılmalıdır.
5. Pasınızın yerine ulaşacağından şüpheli iseniz o pası hiç atmayın.
6. Antrenör iyi pas atan oyuncuyu motive etmeli ve ödüllendirmelidir.
7. Pas yaparken vücut dengeli olmalıdır.
8. Pas alacak oyuncuların her pası alırken hareket etme zorunluluğu vardır.
9. İyi bir paslaşma için her tarafın gözle görülmesi şarttır.
10. Her pas için mutlaka aldatma yapın.
11. Bütün pasların canlı ve gereken sertlikte atılmasına dikkat edin.
12. Mümkünse takım arkadaşlarınızla göz temasında bulununuz.
PAS ÇEŞİTLERİ
a) Yerden Pas
Top pas verilecek kişi ile kendi aramızdaki mesafenin 2/3 civarında zemine vurularak pas verilir.Pas öncesinde öne küçük bir adım, hareketi kolaylaştırır.
b) Tek El Pas (Baseball)
Bu tür paslar oyun içerisinde uzun ve hızlı top aktarmak için kullanılır. Alınan bir savunma ribauntu başarılmış bir sayı veya serbest atış sonrası bu uzun pas şekli ile hızlı hücuma (Fast-Break) başlama imkanı sağlanır. Vücut normal duruşta top göğüs hizasındadır. Örneğin: Sağ el ile pas verilecekse top göğüsten sağ kulak hizasına kaldırılır. Vücudun ağırlık merkezi sol ayak üzerine aktarılmıştır. Vücut yarım sağa döner. Sağ ayak biraz arkaya alınır. Sol ayak sabittir. Kulak hizasındaki sağ elin avuç içi pas verilecek yönde ve topun arkasındadır. Parmaklar açık ve topu kavrar vaziyettedir. Sol el kulak hizasına kadar topu takip eder. Dirsek ve omuz 70-80 derecelik açılarla durulur. Sağ el öne doğru uzanırken vücut o yöne doğru uzun bir hamle yapar. Kol iyice uzanır ve top parmak uçlarından çıkar. Son hareket el bileği ile yapılır.
Tek El Alttan Pas:
Az kullanılan paslardan olup pivot oyuncularını beslemek için geçerli bir pas şeklidir. Kısa mesafeler için uygulanır. Pas verilirken vücudun ağırlığı atış tarafındaki bacağa aktarılır. Bu pozisyonda top kalça yüksekliğinde tutulurken topu destekleyen diğer el çekilir. Top orta parmakların üzerinden yuvarlanarak eli terk eder.
Tek El ile Elden Ele Pas:
Vücudun ve topun duruşu çift el ile elden ele pasda olduğu gibidir. Farkı, pasın tek el ile verilmesidir.
El topun altında ve tartar şekildedir. Parmaklar açık ve mümkün olduğu kadar topu kavrar. El bileği düz ve sağlam durur. Pası yumuşak bir hareketle verir. Kol topun arkasından uzanır. Bu sırada vücut pasın verildiği yöne doğru eğilir. Pas istenen yöne verilebilir. Genellikle pas verilen yöne doğru adım alınır.
c) Çengel Pas (Hook Pas):
Basketbol oyununun tipik bir esas pas türüdür. Belirli oyun pozisyonlarında kullanılır. Sıkışık durumlarda ve yakın mesafelerde bu pas verilir. Çoğunlukla pivotlar atış yapamazlarsa, diğer oyuncularda uzun müdafilere karşı ve süratli oyuna başlamak için kullanılır. Örneğin sağ el ile pas verilecekse, top sağ el ile bel hizasından yan tarafa açılır. Bu esnada rakibe sol omuz çevrilir. Top sıra ile omuz ve baş hizasından kaldırılır. Kulak hizasına kadar sol el yardımcı olarak topu takip eder. Top en yukarıya kalkınca bilek hareketi ile pas istenen yere verilir. Bu hareketlere ilave olarak sağ diz, kalça ve omuz yukarı doğru kaldırılır. Böylece top daha yüksekten müdafaanın üzerinden istenen yere atılır.
d) Arkadan Pas
Dribbling e) Baş Üstü Pas
Parmaklar topun alt yan tarafından kavranmış. Bilekler geride kollar hafif aşağı uzatılırken. Top açık pas yolundan atılır. Top bilekten aşağı doğru itilerek düşürülmesiyle parmakları terk eder. Top iki eller baş üstünde dirsekler bükülü vücut dik ve rahat. Avuç içleri pas sonrası yeri gösterir. Pozisyona göre sıçrayarak veya öne adım atarak bu pası verebilirsiniz
esnasında sol ayak öne Doğru atılırken top arkaya alınır ve bilek hareketi ile pas verilir.
TENİS SPORUNUN TÜRKİYEDEKİ TARİHÇESİ
Bu sporun ne zaman ve kim vasıtası ile ülkemize girdiği tam olarak bilinmemekle birlikte, ülkemizde görev yapan Avrupalı elçilik görevlilerince ülkemize geldiği ve sonra ülkemizde rağbet görerek yayıldığı varsayılmaktadır. Tenis federasyonumuz, Cumhuriyetin ilanından hemen sonra 1923 yılında kurulmuş ve ilk başkanlığını Server Bey yapmıştır. 1926 yılında ilk müsabaka organizasyonu gerçekleştirilmiştir. Yapılan bu ilk şampiyonada teklerde Suat SUBAY, çiftlerde Suat SUBAY - Sedat EROĞLU ikilisi birinci olmuştur.
İlk kez uluslararası katıldığımız müsabaka ise Atina'daki Balkan Şampiyonasıdır. Bu müsabakalarda Sedat EROĞLU - Vahran ŞİRİNYAN çifti ülkemize ilk uluslararası birincilik derecesini getirmiştir. Nazmi BARİ 1951-1965 yılları arasında uzun bir süre tek erkeklerde birinciliği elinde tutmuş ve kırılması güç bir rekora imza atmıştır. Bu sayede dünya Türk tenisçileri ile tanışmıştır. Nazmi BARİ ülkemize bir çok uluslararası başarı kazandırmış nadir tenisçilerdendir. Türkiye ilk olarak takım müsabakalarının yapıldığı DAVİS kupasına ise, 1959 yılında katılmıştır.
Tenisin ülkemizdeki son durumuna bakıldığında, hem tesis hem de bu sporu amatör veya profesyonel seviyede yapanların istenilen düzeyde ve sayıda olmadığı görülmektedir.
Hentbolda Pas ve çeşitleri
Pas yaparken el,topun arkasında olup parmaklar topu kavrar. Kollar açılarak, kol omuzdan geriye alınır. Ayaklar adım durumunda,ayak uçları pas yönünü göstermez. Pas ,sağ elle atılıyorsa sol ayak önde,sol elle atılıyorsa sağ ayak öndedir.
Pas Çeşitleri
1.Temel Pas. Oyunun en önemli ve en emniyetli pası olup aynı zamanda kale atışı olarak da kullanılır. İkiye ayrılır:
a. Dayanma adımı.Bu pas şekli uzun mesafelerde kullanılır. Atış, vücudun temel hentbol duruşunda yapılır.
b. Dayanma adımsız. Bu pas koşu durumunda ve her oyun pozisyonunda uygulanır. Hareket daha hızlı ancak daha yumuşaktır.
2. Çift El Baş Üstünden İtme Pas. Uygulamada; ayaklar paralel veya adım durumunda olup top, her iki elle baş üzerinde geriye alınır (vücut yay şeklinde) ve kuvvetli bir şekilde elden çıkartılır.
3. Bilekten Pas. Kalça yüksekliğinde tutulan topların en hızlı şekilde takım arkadaşlarına aktarılmasıdır. Top açılmış parmaklarla kavranır,kol yumuşak olarak aşağıya uzatılarak geriye doğru alınır, bir sarkaç gibi öne veya yana uzatılarak pozisyona göre elden çıkartılır. Bu pas şeklinde, sağ elini kullanan oyuncunun sol ayağını öne alması hareketi kolaylaştırır.
4. Arkadan Pas. Vücudu döndürmeden ve ayaklar yön değiştirmeden topu, pozisyon değiştirerek boş sahalara ani dalan oyunculara aktarabilmek için kullanılır. Pas verirken, zamanlama, topun sertliği ve yüksekliği iyi ayarlanmalıdır. Bu pası, çoğunlukla pivot ve oyun kurucular kullanılır.
5. Ense Pas. Az kullanılan bir pas şeklidir. Çoğunlukla yakın atış bölgesinde pivota pas vermek için kullanılır.Top yukarıya kaldırılarak,baş arkasında bileğin içe döndürülmesi ile atış kolunun tersine doğru yapılır.
6. Tek El Yerden Pas. Genellikle, kale çizgisi oyuncularına uygun pozisyonlara göre top aktarabilmek için kullanılan etkili bir pastır.
7. Çift El Göğüsten Pas. Top çift elle göğüs hizasında temel duruşta tutulur, kol ve bilek hareketi ile top elleri terk eder.Pas sonrası kollar gergin, bilekler bükülü olarak yan-yön gösterir ve topu takip eder.
8. Sıçrayarak Pas: Topun tutuluşu ve aktarılışı temel pas ile aynıdır, ancak harekete sıçrama eklenir.Sıçrayarak atış uygulamak mümkün olmadığı zaman top pas şeklinde eş oyuncuya aktarılır.
9. Alttan Pas: Tek yada çift elle uygulanır. Çoğunlukla hızlı hücum ve çapraz geçişlerde kullanılır.
Cimnastiğin branşları
A. Artistik Cimnastik: Ülkemizdeki eski adı Aletli cimnastiktir. Sanatsal ya da sanat cimnastiği anlamına gelir. Erkekler 6 alette yarışır. Bunlar şu aletlerdir:
1- Yer
2- Kulplu beygir
3- Halka
4- Atlama beygiri
5- Paralel
6- Barfiks Bayanlar
5 alette yarışır.
1- Atlama beygiri
2- Kız paraleli
3- Denge
4- Yer
5- Asimetrik Paralel
B. Ritmik Cimnastik: İsveç kökenli bir spordur. Oyunculuk, bale, müzik ve pandomin ile birlikte yapılır. Sadece bayanların yaptığı bir branştır. 1983'te Olimpiyatlara dahil edilen Ritmik Cimnastiğin kendine özgü kuralları ve puanlama sistemi vardır. Türkiye'de 1982 yılında başlayan Ritmik Cimnastik bir yarışma dalı olarak yenidir. Yalnız bayanların yarıştığı branştır. Artistik cimnastikte aletler sabit olmasına karşın, ritmik cimnastikte taşınabilir aletler kullanılmaktadır. Bunlar; çember, top, kurdele, ip, labuttur. Her yıl bunların bir tanesinin kullanımı iptal edilir.
C. Genel Cimnastik: Şu anda gösteri amaçlı yapılmakta olan bu branşta her ülke kendi yarışma kurallarını belirlemektedir. Genel cimnastik, müzik eşliğinde serbest spor giyisileri ve taşınabilir her türlü aracın kullanılabileceği, içerisinde dans, çeşitli cimnastik hareketleri olan, hatta belli bir temayı işleyen ve estetik görünümü ağır basan bir grup cimnastiğidir. Gruplar yalnız bay, yalnız bayan olabileceği gibi, karma da olabilir. Her alette serbest ve zorunlu hareketler vardır. Zorunlu hareketler önceden belirlenmiş hareketlerdir. Serbest hareket ler, cimnastikçilerin kendilerinin düzenledikleri hareketlerdir ve yarışmacıların en başarılı yönlerini gösterebilmek amacını taşırlar.
Erkekler:
a-Yer Hareketleri: Halı yada özel plastik bir madde ile kaplanmış 12 x12 m'lik bir alanda yapılır. Hareket serisi en az 50, enç çok 70 sn'dir. Hareketler bütün zemine yayılmak zorundadır ve uyum içinde olmalıdır.
b- Atlama Beygiri: 1,35 m yükseklikte, 1,60 m uzunlukta bir alettir. Atlayışta yükseliş sağlamak amacıyla sıçrama tahtası kullanılır.
1- Erkekler (Uzun beygirden)
2- Bayanlar (Yan beygirden) atlar.
Koşu pistinin boyu 20 m'yi geçmez.
c- Paralel: Yerden 1.75 m yükseklikte, genişliği isteğe göre ayarlanabilen, birbirine paralel esnek iki çubuktan (bar) oluşur.
d- Kulplu Beygir: Atlama beygirine benzer. Ancak bunun üzerinde iki kulp vardır. Kulplar 41-44 cm mesafededir. Kulpların üstünün yerden yüksekliği 1.22 m'dir.
e- Halka: Yukarıdan sarken tellere asılı yerden 2.55 m yükseklikte ve 13 cm çapında serbesçte sallanan iki halkadan oluşur. Cimnastikte en fazla kuvvet gerektiren branştır.
f- Barfiks: Çelikten yapılmış olup, yerden 2.55 m yükseklikte direkler üzerinde yerleştirilmiş, 2.40 m uzunluğunda bir bardan oluşur.
Bayanlar:
1- Atlama Beygiri: Yerden yüksekliği 1.10 m'dir. Erkeklerin aksine yan olarak kullanılır. Yarışma 1 A Zorunlu Seridir ve bir atlayış yapılır. Yarışma 1 B Serbest seridir ve iki atlayış yapılır.
2- Paralel : 2.40 m uzunlukta birbirlerine paralel barlardan oluşur. Bunlardan alt bar 155 -160 cm, üst bar 225-235 cm, bar açıklığı ise 90- 140 cm arasındadır. Paralel serisi, en az 10 değer bölümü, en az üç bar değişikliği, en az bir yön değişikliği içerir.
3- Denge: Yerden yüksekliği 1.10 m, uzunluğu 5 m genişliği 10 cm'dir. Seri süresi 1.10'dan az, 1.30 sn'den fazla olamaz.
4- Yer: 12 x12 m'lik yer minderinde yapılır. Seri süresi 1.10'dan az 1.30 sn'den çok olamaz.
Badminton'da vuruşlar ve tutuşlar
Forehand Tutuş
Forehand tutuşu tenisteki tutuş gibi, işaret ve başparmak V şeklinde, avuçiçi kısmen yukarı gelecek şekilde tutulur.
Backhand Tutuş
Yine tenisteki bachand tutuş gibi, raket forehand konumdan sağa doğru çevrilerek ve avuiçi kısmen aşağıya gelecek şekilde tutulur.
Forehand Ve Backhand Servis
Badmintonda temel servis kısa servis olup, rakibin servis alanı çizgisinin hemen en yakınına atılan servistir. Bu servis atışı forehand veya backhand tutuşla atılabilir.
Forehand
Hazırlık aşamasında, vücut ağırlığı iki ayakta eşit dengeli şekilde ve bir ayak önde olmalıdır. Top ön ayak hizasında olmalı ve raket geriye alınmalı, aynı zamanda bilek yukarı kalkmış vaziyette olmalıdır.
Topu serbest bırakma aşamasında, vücut ağırlığı ön bacağa doğru transfer edilmeli ve gözler top üzerinde olmalıdır. Vuruş sırasında, raket öne doğru sallanarak topun mantar kısmıyla buluşmalıdır. Ağırlık ön ayakta ve gözler topu takipte olmalıdır. Vuruştan sonra, bilekler hala yukarı vaziyetini korumalı ve kol ile vücut topun gidiş yönüne doğru takip etmelidir (follow through).
Backhand
Backhand servis atışı, oyuncuların büyük çoğunluğu tarafından kullanılan kolay ve başarılı bir vuruş şeklidir.
Raket ve top vücudun ön tarafına alınır, topa raketin arka yüzüyle ve az salınımla vurulur.
Hazırlık aşamasında, ağırlık iki ayakta dengelenmiş ve bir ayak önde olmalıdır. Top ve raket bel seviyesinin altında ve vücut önünde olmalıdır.
Vuruş aşamasında, vuruş kolu kısa bir geriye salınımda bulunarak topun mantar kısmına vurulmalıdır.
Vuruştan hemen sonra, vücut ağırlığı ön bacakta olmalı ve kol ile vücut topu vuruş yönüne doğru takip etmelidir.
Forhand Smaç
Smaç en temel hücum vuruşlarından birisidir. Smaç vuruşu sırasında, vücut ağırlığı iki ayakta dengeli bir şekilde olarak, raket başüstünden geriye alınmalı ve koldirseği bükülü olmalıdır.
Raket mümkün olduğu kadar geri ve aşağı alınmalı. Topla olan göz teması kesilmeden ve raketin kafası omuz arkasında, diğer kol ve omuz topa doğru dönmüş vaziyette, vücut ağırlığı ön ayak üstüne doğru alınarak raket topa doğru sallanmalıdır.
Topun mantar kısmıyla raket, kolun en gergin olduğu üst noktada buluşmalıdır. Vücut ağırlığı öne doğru aktarılarak vuruş sırasında iki omuz da fileye doğru dönmelidir.
Vuruştan sonra kol ve raket topun gidiş yönüne doğru hareket ederek raket öne doğru düşürülmelidir. Hareketin oluşu sırasında top - göz teması esilmemelidir.
Backhand Vuruş(Smaç)
Backhand hem savunma hem de hücum esnasında kullanılabilir. Eğer top smaç için çok alçaktan ve backhand tarafınıza gelmişse bu vuruş tercih edilir. Raket, elin avuçiçi aşağıya gelecek şekilde tutulur ve topa aşağıdan yukarı doğru vurulur.
Backhand başüstü, yüksek gelen toplara vurabilmek ciddi çalışma isteyen zor vuruşlardan birisidir. Bu vuruş sırasında sırt rakip oyuncunun sahasına karşı dönülür, vücut dengesi ön ayak üzerinde, vuruş eli dirseği yukarı dönüktür.
Vuruş sırasında vücut dengesi korunmalı, bilekler sıkı ve topa başüstünde vurulmalıdır.
VOLEYBOLUN DÜNYADAKİ TARİHİ GELİŞİMİ
1895'de, eğitmen William G. Morgan, YMCA' da (Young Men's Christon Association), işadamları sınıfları için basketbol, beysbol, tenis ve hentbol öğelerini harmanlayarak basketboldan daha az fiziksel güç gerektiren bir oyun geliştirmeye karar verdi. Voleybol oyunu mintonette adıyla yarattı. Morgan tenisten fileyi aldı ve bunu zeminden ortalama bir erkeğin boyunun biraz üstünde kalacak şekilde 2.10 m yüksekliğe yerleştirdi.
Mintonette oyunu, en kısa söyleyişle, "topu yere düşürmeden karşı alana atmak" diye tanımlanabilirdi. Yani topa havadayken vurmak. Oyunu izleyenlerden Profesör Albert T. Halstead "Mintonette" yerine "volley Ball" adını önerdi. "Volley " tenis ile futbolda kullanılan bir terimdi. "Topa yere değmeden vurmak" anlamına Mintonette oyununun temel özelliğine çok uygun düştüğü için bu ad hemen benimsendi. (1952 yılında, yani elli altı yıl sonra, A.B.D Voleybol birliği bu iki sözcüğü birleştirerek "Volleyball" diye yazılmasına karar vermiştir.)
Voleybol Kronolojisi
1895: William G. Morgan voleybol oyununu yarattı.
1900: Oyun için özel bir top kullanılmaya başlandı.
1916: Filipinler'de, hücüma dönük pas ve smaç organizasyonu tanıtıldı.
1917: Set sayıları 21 sayıdan 15 sayıya değiştirildi.
1920: Üç vuruş ve arkadan hücum kuralları eklendi.
1930: İlk iki kişilk sahil oyunu oynandı.
1947: Uluslararası Voleybol Federasyonu (Federation Internationale De Volley-Ball - FIVB) kuruldu.
1948: İlk 2 kişilik sahil turnuvası düzenlendi.
1949: İlk Dünya Şampiyonası Çekoslovakya, Prag'da gerçekleşti. Çekoslovakya şampiyon oldu.
1952: Bayanlar arası ilk Dünya Şampiyonası Moskova'da yapıldı ve Sovyetler Birliği şampiyon oldu.
1964: Voleybol Tokyo Olimpiyatlarında oyunlara eklendi.
1983: Profesyonel Voleybol Birliği (AVP) kuruldu.
1986: Bayanlar Profesyonel Voleybol Birliği (WPVA) kuruldu.
1990: Dünya Ligi oluşturuldu.
1995: Voleybol 100 yaşına girdi!
OYUN NEDİR
Oyun,çocukta doğuştan gelen bir tabiat ve Allah'ın onda yarattığı bir içgüdüdür. Bunun temelinde çocuğun fiziksel gelişiminin mükemmel bir tarzda tamamlanması yatmaktır. Çünkü insan yavrusu,canlılar arasında en uzun süre içinde gelişimini tamamlayan bir varlıktır.
Oyun, çocuğun ilerideki yaşamında yapacağı işlerin,yaşamında basit bir misalidir.Yazılı kaynaklardan öğrenilmiştir ki, Hz. Süleyman (as.) çocukken, mahkeme kurup hükümler vermiş. Fatih Sultan Mehmet'te bahçe havuzunun iki yanına oyuncak gemiler yerleştirip bunları top ve mermi atışıyla savaştırmış.
Oyun, çocuğun duygularını, özlemlerini, korkularını, kısaca iç dünyasını yansıttığı bir tiyatro sahnesidir. Onları uzaktan izleyin de, bir şeyden anlamaz zannettiğiniz o küçük yaramazların, çoktandır unuttuğunuz bir aile kavgasını veya münakaşasını, nasıl sahneye koyduklarını ve maharetle dramatize ettiklerini bir görün.
Oyun, çocuğun dünya hakkındaki bilgisini geliştiren başlıca araçtır.
Oyun, çocuğun en ciddi işidir.
Oyun, çocuğun dili ve etkin bir anlatma aracıdır.
Oyun, çocuğun gerçek dünyayla, hayal dünyası arasındaki köprüsüdür.
Oyun, çocuğun öğrenme sürecini attığı ilk adımdır.
VOLEYBOLUN TÜRKİYEDEKİ TARİHİ GELİŞİMİ
Başlangıç Dönemi (1919-1951)
Voleybol Türkiye'ye Birinci Dünya Savaşı'nı izleyen Mütareke günlerinde geldi. 1919-1925 yılları arasında İstanbul'da YMCA'in müdürlüğünü yapan Dr. Deaver adlı Amerikalı, derneğin spor salonunda voleybol oynatmaya başlamış, kısa zamanda beden eğitimi öğretmenlerimizin ilgisini bu yeni spor oyununa çekmeyi başarmıştı.
1919'da voleybol daha Avrupa'ya yayılmış değildi. Bulunalı topu topu yirmi dört yıl olmuş, hele smaçla oynanmaya başlanışının üstünden daha ancak altı yıl geçmişti.
Calaloğlu'ndaki Erkek Muallim Mektebi'nin beden eğitimi öğretmeni olan ünlü spor adamı Selim Sırrı TARCAN, YMCA'de görüp oynadığı voleybolu, bedensel yetenekleri geliştiren, temiz bir spor oyunu olarak benimseyip öğrencilerine öğretmeye başladı. 1920-1924 yılları arasında Erkek Muallim Mektebi'nden çıkan beden eğitimi öğretmenleri de bu sporu kısa sürede okullarımız yaydılar. Kabataş, Vefa, Pertevniyal, Galatasaray, İstiklal, Haydarpaşa, İstanbul liselerinde yoğunlaşan çalışmalar, önce okullar arası turnuvalara yol açtı. Voleybol oynayan çocuklar okullardan mezun olmaya başlayınca da, çalışmalar üniversitelere, kulüplere doğru genişledi. Bu gün bir basketbol yuvası olarak bilinen İstanbul Teknik Üniversitesi, o zamanki adıyla Yüksek Mühendis Mektebi, 1924-1944 yılları arasında voleybolun beşiğiydi. Ankara'daki Siyasal Bilgiler Fakültesi, o zamanki adıyla Mülkiye Mektebi de, voleybola öncülük eden bir yüksek okuldu.
Kulüpler arası lig maçlarına geçildiğinde voleybolcu sayısı hayli yükselmişti. Çeşitli kentlerde yapılmaya başlanan şampiyonaları, 1949'da Türkiye Voleybol Şampiyonası izledi.
Gene de takım sayısı fazla değildi. Örnekse 1951 yılında İstanbul Voleybol Ligi şu yedi takım arasında oynanıyordu: Altınordu, Beyoğluspor,Galatasaray, Vefa Kadıköyspor, Kurtuluş, Moda. Bu takımlardan başa oynayanlar Vefa ile Kadıköyspor idi.
Otuz iki yıl süren bu başlangıç döneminde Türk voleybolu bütünüyle dışa kapalı kaldığından çok ilkel bir görünümdeydi. Spor Oyunları Federasyonu adı altında kurulmuş bir federasyon basketbol, eltopu, voleybolu birlikte yönetmeye çabalıyor, yeterince etkin olamıyordu.
Oysa sporcularımızda dışa açılma özlemi büyüktü. Öylesine ki, 1946 yılında ülkemize Yunanistan'dan gelen bir basketbol takımında voleybolcularında yer aldığı öğrenilince, durum hemen Spor Oyunları Ajanı Turgut ATAKOL'a iletilmiş, onun aracılığıyla Atina-İstanbul karmaları adıyla bir maç oynanması sağlanmıştı. Voleybolda ilk yabancı karşılaşmamız olarak anabileceğimiz bu maç, o zamanki kurallara göre üç set üzerinden oynanmış, 2-0 İstanbul Karması'nın üstünlüğüyle sona ermişti. Bu karmada yer alan o günün ünlü oyuncuları şunlardı: Güneri ARTUNKAL, Dinçer ASENA, Mehmet Jeba BERKÖK, Ayhan DEMİR, Payidar DOBRA,Gültekin GÜLER, Aleksandre HOLYAFKİM, Valentin HOLYAFKİM, Uğur KALAFATOĞLU, Erdoğan KUTKAN, Sacit SELDÜZ, Merih SEREZ.
Bu gerçi uluslararası bir karşılaşmaydı, ama bizim hakemlerimizle ( Yani bizde geçerli kurallarla) üstelik de öncelikle basketbolcü olan sporculara karşı oynanmış, tam anlamıyla bir "dostluk" maçıydı. 1952 yılında ise başka bir uluslararası karşılaşma Türk voleybolunun görünümünü bütünüyle değiştiriverdi.
Dışa Açılma (1952-1957)
O dönemde Türk voleyboluna yalnız oyunculuğu, antrenörlüğüyle değil, girişimci kişiliğinden kaynaklanan gönüllü yöneticiliğiyle de büyük katkılarda bulunan Ayhan DEMİR, 1952 yılında, ne yapmış ne etmiş, üniversiteli sporculardan kurulu bir basketbol takımı ile bir voleybol takımını, Mısır'ın çağrılısı olarak Kahire'ye götürmüştü.
Türk voleybolcuları orada yabancı hakemlerden, bizde uygulanan kuralların çoktan değiştirilmiş olduğunu, oyunumuzun dizilişlerden vuruşlarımıza kadar pek çok yönüyle uluslararası kurallara uymadığını öğrenince, büyük bir düş kırıklığına uğradılar. yurda dönüldüğünde Spor Oyunları Federasyonu'na başvurulup durum ayrıntıları ile anlatıldı : Yıllardır yabancı karşılaşma yapmamak, kuralları izlememek yüzünden, utanç verici bir duruma düşülmüştü.
Spor Oyunları Federasyonu yetkilileri, durmadan gelişen dünya voleybolu karşısındaki durumumuzu gözleriyle görünce, sporcularımızı, antrenörlerimizi eğitmek üzere, Yugoslavya'dan bir antrenör getirdiler. Danila POJAR adındaki bu antrenör Türkiye'deki maçları izledi, kurslar açtı, takımlarımızın çağdaş yöntemlerle çalıştırılmaları için gerekli bilgileri verdi.
1957'de, İstanbul'da, Fatih Kupası adıyla çok büyük bir turnuva düzenlendi. Sovyetler Birliği, Çekoslovakya, Romanya, Bulgaristan, Yugoslavya, İran ile Türkiye'nin katıldığı bu turnuvaya takımımız Çekoslovakya'dan getirilen ünlü bir antrenör, Jiri KOBRLE hazırladı. Türkiye yalnız İran'ı 3-0 yendi, öbür takımlardan set alamadı, ama artık biz de voleybolu, bu alanda ileri gitmiş dünya ülkelerinin oynadığı gibi oynuyorduk. Seyircilerimiz, tribünlerdeki genç sporcularımız ise, "güç voleybolu" denilen sporun özelliklerini en yüksek düzeyde oynayanlardan görmek olanağını elde etmişlerdi. Bu tarihten sonra spor çevrelerinde voleybola verilen önem birdenbire arttı.
Ulusal takımımız çalıştıran Jiri KOBRLE'den, memleketine dönmeden önce, antrenör kurslarında da yararlanılarak Doğu Avrupa voleybolunun kurumsal özelliklerinin öğrenilmesi yolunda önemli bir adım atılmış oldu.
Doğu Avrupa Voleybolu (1958-1967)
1958'de Voleybol-Eltopu Federasyonu kuruldu. Eltopunun o dönemde yaygın bir spor olmadığı düşünülürse, bu ayrılmanın voleybol için önemi kolayca anlaşılır. Voleybol artık yüksek düzeydeki yöneticilerce de önemsenen, atılım yapması beklenen bir spordu.
Bu antrenörün büyüklerin yanı sıra genç erkek takımımızı da çalıştırması, voleybolumuzda yeni bir kuşağın söz sahibi olmaya başladığı 1966 yılına denk düşmüştü.
Doğu Avrupa voleybol anlayışına bağlı, uzun süreli, programlı çalışmalara yatkın bir antrenör olan Hilmi TÜKEL'in, kendi yetiştirdiği gençlerden kurulu Fenerbahçe takımı, bu dönemde, tam bir serpilmenin eşiğindeydi. Daha başlarken Doğu Avrupa voleybol anlayışına göre hazırlanmış olan bu yükselme özlemi içindeki sporcular, Murafa'nın çalıştırdığı genç ulusal takımda yer alıp uluslararası deneyim kazanınca, 1966-1967 dönemi İstanbul birinciliğini, Galatasaray'ın yılların şampiyonu "Yenilmez Armada"sından koparmayı başardılar.
1966 yılı Ağustosunda Macaristan'da yapılan Genç Erkekler Voleybol Şampiyonası'nda Türk takımı on ikinci oldu.
1966'da, Çekoslovakya'da yapılan Erkekler Dünya Şampiyonası'nda Japonların sergilediği Asya voleybolunun hareketleri, Sovyetler Birliği, Çekoslovakya Polonya, Romanya takımlarının oyuncularınca deneniyor, bir yıl önce Çekoslovakya'daki Dünya Şampiyonası'na katılmış olan voleybolcularımızın anlata anlata bitiremedikleri "Japon Voleybolu" tribünlerin başlıca konusu olmayı sürdürüyordu.
1958-1967 yılları arasındaki kısa dönemi Türk voleybolunun çok iyi yönetildiği, parlak bir dönem olarak anmak gerekir.
Asya Voleybolu (1968-1975)
1966'da Murafa'nın Çekoslovakya'daki Dünya Şampiyonası'na götürdüğü ulusal takımımızın beş genç oyuncusu Deniz ESİNDUY, İlhan ÇETİNKAYA, Aziz KALAĞOĞLU, Mustafa TOPAÇ, İbrahim VURAN idiler. "Japon voleybolu"nu genç yaşta, gelişme yıllarında görme olanağı bulan bu voleybolcularımızdan İlhan ÇETİNKAYA ile İbrahim VURAN, özellikle yeniliklere açık, gelişme, ilerleme özlemi içinde gençlerdi. Her ikisi de oynadıkları takımlarla Asya voleybol anlayışının harekelerlerini sokmakta öncülük ettiler. Antrenörlük de yapan ilhan ÇETİNKAYA çalıştırdığı takımları bütünüyle bu anlayışa yönlendirdi. Ayrıca, 1971 yılında, genellikle Japon antrenörlerin yaptıklarından kaynaklanan, Asya voleybol anlayışının kurumsal temellerini, uygulama tekniklerini açıklayan, Voleybol adlı bir kitap da yayımlandı.
1966'da ulusal takımımızın kaptanlığını yapan, sporculuğu bırakıp bütünüyle antrenörlüğe adanma hazırlıkları içindeyken "Japon voleybolu"nu görme olanağını elde eden Değer ERAYBAR ile dünya voleybolunu yakından izleyen Ankaralı iki antrenör, Cafer AKSAKAL ile Cengiz GÖLLÜ de, çalıştırdıkları takımlarda, asya voleybol anlayışının file hareketlerini uygulamaya başladılar. Örnekse, Cengiz GÖLLÜ'nün antrenör, İlhan ÇETİNKAYA'nın oyuncu olduğu ODTÜ'de, 1968-1971 yılları arasında, kısa, kurşun, jet, alçak, çapraz Romen paslarla oynanıyordu.
Doğu Avrupa voleybol anlayışıyla yetişmiş olan sporcuların Asya voleybol anlayışının kaçınılmaz koşulu olan erken sıçramaları kolay kolay benimsemedikleri, erken kısayı ölü kısaya, kurşun pası kaydırak pasa dönüştürerek hep topun pasörün elinden çıkmasını beklemek eğilimi içinde oldukları, ayrıca kurşun jetleri de bombeli jete dönüştürdükleri bir gerçektir. İlhan ÇETİNKAYA kitabında erken sıçramanın (Flash hareketinin) önemini açıkça belirtmiş olsa da, bu geçiş döneminde, başka bir voleybol anlayışıyla yetişmiş oyunculardan, özlenen sonuç alınamamış olabilir.
Asya voleybol anlayışının üstünlüğünü kanıtlama özleminin yarattığı büyük bir coşkuyla hazırlanan takımımız, 1975 yılı Temmuz ayında, Batı Almanya'nın Mannheim kentinde, Romanya, İtalya, Batı Almanya genç ulusal takımlarının katıldığı dörtlü bir turnuvaya götürüldü.
Asya voleybol anlayışı aşağı yukarı on yıl içinde bütün ileri gitmiş voleybol ülkelerini etki alanına almıştı. Her ülke kendi voleybol anlayışını gözden geçirip köklü değişikliklere uğratmış, kısa sürede dünya voleybolu bambaşka bir görünüm kazanmıştı. Artık her şey ortaklaşa kullanılıyordu. "Asya voleybolu", "Japon voleybolu" demenin de bir anlamı kalmamıştı; "Çağdaş voleybol" deniyordu.
Türkiye ise iki anlayışı birlikte sürdürmekte en fazla direnen ülkelerden biri oldu. Çünkü en seçkin oyuncular kurum kulüplerinde toplanmışlardı. ODTÜ, Altınyurt gibi amatör kulüplerdeki, ulusal takımlardaki çalışmalar, amacı yalnızca şampiyonluk olan kurum kulüplerini etkilemiyor, "Riskli voleybol" diye adlandırılan çağdaş voleybol bu takımlara bir türlü giremiyordu. Genç oyuncuların ulusal takımlardan götürdükleri hareketler, başarılı olabildikleri sürece, oyunu süslemek için kullanılıyor, böyle "fantezi" hareketlere genellikle kolay maçlarda göz yumuluyordu.
Bu yanlış tutumu kıran kulüp Eczacıbaşı oldu. Kuruluşunda, Deplasmanlı Lig'e yükselişinde Ayhan DEMİR'in büyük emeği olan bu kulübün, "Başarıya hangi tarz götürüyorsa o tarz iyidir" görüşünü savunan yöneticileri, içerdeki başarılarla yetinmeyerek Avrupa Kupalarında başarı aramaya başlayınca, hem erkeklerde, hem kızlarda çağdaş voleybola yönelmek gereği duydular.
BASKETBOLDA ŞUT VE ÇEŞİTLERİ
a) Durarak Şut :
Yalnız serbest atışlarda kullanılır. Uygulanış mesafesi 4-9 m. arasındadır.
b) Sıçrayarak Atış
Eğer hücum oyuncusunun yolu kapatılmış ve turnike atışı önlenmiş ise sıçrayarak şut seçilmelidir. Sıçrayarak şut üç safhadan oluşur.
1- Stop : Oyuncu topu sürdükten veya pastan sonra,ayaklar pota yönünde ve omuz genişliğinde açık dengeli bir temel duruş yapar.
2- Oyuncu stoptan sonra zaman kaybetmeden her iki bacakla dikey olarak yukarı doğru sıçrar, aynı anda topu , baş üzerinde atış pozisyonuna getirir.
3- Şut safhasında topun elden çıkarılışı sıçramanın en yüksek noktasında olup , durarak yapılmaz.
) Çengelli Atış
Potaya yaklaşık olarak yakın ve saldırgan müdafaya karşı uygulanır. Harekete başlamadan sağa doğru aldatma hareketi yapılabilir. Vücut potaya dönük. Omuzlar ve dirsekler topu koruyor. Dizler bükülü ayaklar paralel. Top göğüsten omuz hizasına getirilir.Sol ayak savunmanın yanından pivot yapılır.Top şutu atanın başı üzerinde bulunurken eli terk eder. Sütün rakipten uzak elle atılması savunmayı zorlaştırır. Sola yapılan dönme hareketiyle oyuncunun yüzü potaya dönerek düşüş yapar ve oyuna katılır.
d) Turnike
Direk pota yakınlarında (0-1 m) uygulandığı için en garantili şut şeklidir. Atışlar potaya oyuncunun süratine göre alttan veya iterek bırakılır.
Teknik: (Sağ el için) Top, her iki ayak havada iken hafif sıçrama ile alınır, sonra oyuncu yerle iki defa temas edebilir. Birinci adım uzun, ikinci adım kısadır. Oyuncu son olarak, sol ayağı üzerinde kuvvetlice sıçrar. Aynı anda atışı yapan elin dizi enerjik olarak karma doğru çekilir.
Alındığından beri vücudun önünde iki elle tutulan top baş üzerinde yukarı doğru kaldırılır. EI, topu parmaklarla alttan kavramıştır. Top, atış kolunun uzatılması ve el bileğinin bükülmesi ile ya direkt çemberin içine veya çarpma Ievhasına vurdurularak atılır.
Cimnastiğin Türkiye'de gelişimi
Modern anlamda cimnastik ülkemizde, Galatasaray Mekteb-i Sultanisi'nin kuruluşu ile başlar. 1868 yılında okul, tamamen batılı programla faaliyete geçerken, Fransa'dan getirilen öğretim kadrosu içinde bulunan beden eğitimi öğretmeni Monsieur Curel, modern cimnastiği Türkiye'ye getiren kişi oldu.
Ülkemizde modern anlamda halter ve cimnastik çalışması, özellikle ilk iki dönemde iç içe birlikte sürdürüldü. Zira halter,ülkemizde belirlenen ilk cimnastik aletlidir. Bu nedenle cimnastik salonunda halter çalışmalarında gereksinimi duyulan araçlar kullanılmış, böylece vücut esnekliğinin yanısıra adale gelişimi ve kuvvetlenmesi bu ağırlık çalışmalarıyla sağlandı.
Aletli cimnastik, ülkemizde uzun yıllar yapıldı. Curel, okulda görev aldığı ilk iki yıl içerisinde okul binasının bir salonunu cimnastikhane biçimine getirdi. Fransa'dan beraberinde getirdiği araç ve gereçleri bu salona yerleştirdi. Bazı öğrenciler beden eğitiminin yararlarını, o yıllarda tam kavrayamadıkları için bu harekete katılmadılar ve cimnastik çalışmaların yapan arkadaşlarını şaşkınlıkla izlemişlerdi.
Curel'in ülkemizden ayrılmasından sonra Monsieur Morioux adında bir başka Fransız, beden eğitimi öğretmenliğine atandı. Curel'in ilk sevgiyi aşıladığı cimnastik çalışmalarına daha çok sayıda öğrenci katılmaya başladı. Hatta Curel'in yetiştirdiği bir kaç Türk genci, çeşitli hareketlerde Morioux'un dikkatini çekecek biçimde başarılı oldular. Galatasaray Sultanisi'nde üçüncü beden eğitimi öğretmeni olarak Monsieur Martinetti görev aldı.
Martinetti de öteki meslektaşları gibi aletli cimnastiğe büyük önem verdi. Bu Fransız öğretmen, 1878 yılında Galatasaray Sultanisi'nden ayrılarak Harbiye Mektebi'ne öğretmen olarak atandı. Bir sonraki eğitim döneminde okulun beden eğitimi öğretmeni olarak bu kez Stangelli görüldü. Komple bir sporcu olan yeni öğretmen, gelişinden kısa bir süre sonra 1880 yılında Maarif Nazırı Münif Paşa'nın yardımıyla Beyoğlu'nda Hacapoğlu Pasajı'nda açtığı özel cimnastikhanede, bu sporun okul dışındaki yayılma çalışmalarında da yardımcı oldu.
Salon kısa sürede büyük ilgi topladı ve düzenlenen bir gösteride Maarif Nazırı Münif Paşa da bulundu. Münif Paşa, Stangelli'nin öğrencilerinin attığı geriye saltoları hayretle izlemişti. Stangelli'nin öğrencisi Faik Üstün İdman adında başarılı bir sporcuydu. Morioux'un teşviki ile cimnastiğe başlayan Faik Bey, kısa sürede büyük gelişme gösterdi. Nitekim bir yıl sonra Stangelli'nin yerine Galatarasay Sultanisi'ne ilk kez bir Türk Beden Eğitimi öğretmeni olarak Faik Bey atandı.
1859 yılında doğan Faik bey, Türkiye'nin ilk idmancısı kabul edilir. 1879 yıılndan sonra çok sayıda spocu yetiştiren Faik Bey, bu görevde tam 42 yıl kaldı. Olağanüstü yetenekli, kuvvetli ve komple bir sporcu olan, aletli cimnastikteki bu isim, cimnastikte de "Faik Bey ekolü" denilen bir akım yaratmıştır. Bu arada 1899 yılında "Cimnastik" yahut "Riyazat-ı Bedenniyye" adıyla bir kitap yayınladı. Bu kitap, modern Türk sporuna geçişte yazılan ilk kitap olması nedeniyle çok büyük önem taşır. Faik Bey, okullardaki çalışmalarının yanısıra Beyoğlu'nda özel olarak açtığı salonda Türk gençlerinin bu spor dalında yetişmesine yardımcı oldu.
Bu yıllarda kendisi gibi cimnastik tutkunu olan Mazhar Bey, sivil okullarda çalışırken, Faik Bey de askeri okullarda su sporun gelişmesine çaba gösterdi. Faik Bey'in Galatasaray Mekteb-i Sultanisi'nde öğrencileri; Selim Sırrı, Rıza Tevfik, Dr. Hikmet Ali Rana, Şevki Kamil ve Mehmet Ali Beyler, Erdekli Miltiyadi ve Aleko Milas Efendilerdi. Bu arada Sultan II. Abdülhamit'in devlet yönetimindeki katı tutumu nedeniyle Mazhar (Kazancı) Bey Almanya'ya giderek cimnastik ile ilgili çalışmalarına bu ülkede devam etti.
1903 yılında, temelinde cimnastik hareketlerinin ağırlık kazandığı Beşiktaş Osmanlı Kulübü, bu sporun çok sayıda genç tarafından uygulanmasına ve yaylımasına ortam hazırladı. Türk cimnastikçileri yurtdışına ilk defa 1906 yılında Atina'da yapılan Ara Olimpiyatları nedeniyle çıktılar. Atina'ya İstanbul Tatavla (bugünkü Kurtuluş) kulübünden Yorgo ve Niko Alibanti kardeşler gönderildi.
Yorgo Alibanti, Ara Olimpiyat Oyunları Cimnastik Yarışlarında "iki elle 10 metrelik ipe tırmanma" yarışmasında 11.4 saniyelik derece ile bir Dünya ve Olimpiyat Rekoru kırıp, altın madalya kazandı. 1908 yılında Londra'da yapılan Olimpiyat Oyunlarında Cimnastikte Türkiye'yi Aleko Mulos temsil etti. Bu, ülkemizin Olimpiyat Oyunlarına resmen ilk katılımı idi. Mazhar Türkiye'ye döndükten sonraki çalışmaları ile çok sayıda genç yetiştirdi. Ayrıca barfiks ile ilgili bir kitap da çıkardı.
Fenerbahçe Kulübü'nde ise cimnastik çalışmaları 1914 yılında başladı. Dr. Hamit Hüsnü Bey'in 16 altın liraya satın aldığı barfiks ve paralel, bu sporun sarı lacivertli kulüpteki gelişimine kaynak oldu. Bu arada Fenerbahçe Kulübü İlhami Asım Tüccar, General Nuri, Albay Kadri ve Tüccar Necati Beyler gibi başarılı cimnastikçiler yetiştirdi. Arka arkaya gelen Balkan ve Kurtuluş Savaşları nedeniyle ülkemizde gelişmekte olan öteki sporlarda olduğu gibi, cimnastikte de bir duraklama görüldü.
Cumhuriyetin ilanından sonra okulda cimnastik derslerine yön verme çalışmaları için Selim Sırrı Bey görevlendirildi. Selim Sırrı bu görevden yararlanarak eğitim için İsveç'e bazı gençlerin gönderilmesini sağlayıp, bu gençlerin İsveç Cimnastiğine göre eğitilmelerine yardımcı oldu. Selim Sırrı Bey, İsveç Cimnastiğinin okulu bitiren genç öğretmenler aracılığı ile tüm okullarda yayılmasını sağladı.
Ancak bu akım aletli cimnastiğin baltalanmasına yol açtı. Belirli bir grubun korumasıyla aletli cimnastik çalışmaları da sürdürülebildi. Küçük Faik Bey, Mehmet Fetgeri, İlhami Bey ve Şevket Bey'in çabalarıyla sonraki kuşaklara da aktarıldı. Daha sonra aletli cimnastik branşında da Mehmet Fetneri, Şevket Kugul, Esat Kazancı, Fikret Korkmaz, Afif Gençsoy ve Nihat Yılbar gibi başarılı sporcular yetişti.
1957 yılında büyük çabalarla kurulan Cimnastik Federasyonu ilk başkanı Necmettin Erkan ile çalışmalara başladı. Bir önceki kuşağın cimnastikçilerinden Nihat Yılbar 1960'da Almanya'da bulunduğu zaman dünyada gelişen cimnastik tekniğini inceleme olanağı buldu.
Almanya Deutsche Turn Schule Teknik Direktörü Adalbert Dickhut ve Alman Cimnastik Federasyonu II. Başkanı Dr. Josef Göhler ile yaptığı temasların neticesinde Türkiye'ye dönünce ilk defa öğretim ve yardım usülleri ile aletli cimnastik kitabını yazdı ve sonra FIG'in yarışma kurallarını tercüme etti. Böylece, Türkiye'de Olimpik Cimnastik alanında ilk ve ciddi eserler verildi, gerek etkinlik, gerekse gelişim yönünden birçok yararlar sağlandı. Türkiye Cimnastik Federasyonu (FIG) Uluslararası Cimnastik Federasyonu'nun 1961'den beri aktif üyesidir.